Dünyamızın Katmanları Nelerdir? Katmanların Özellikleri


Dünyamızın Katmanları
Dünya üzerinde yaşadığımız katman gibi tamamen katı maddelerden oluşmamıştır. Dünya; gaz katmanı, su katmanı, yer kabuğu ve çekirdek olmak üzere 5 katmandan oluşur.
Dünyanın katmanları;
1: Gaz katmanı (Atmosfer)
2: Su katmanı (Hidrosfer)
3: Yer kabuğu (Litosfer)
4: Magma katmanı (Pirosfer)
5: Çekirdek katmanı (Barisfer)
Basliklara geri don ATMOSFER (Basliklara geri don HAVA KÜRE )
Dünyayı saran gaz tabakasıdır, hava küre adına verilir. Atmosferdeki değişik gazlar yer çekiminin etkisiyle çeşitli yükseltilerde tutulur. Yer çekiminin bittiği yerde atmosfer de biter. Uzay boşluğu başlar. Atmosferi oluşturan gazlar yer çekimi etkisiyle ağırlıklarına göre iç içe küreler biçiminde bulunurlar. Ağır gazlar (iki oksijen -azot-iki kobalt) gibi yere yakın alt tabakalarda hafif gazlar ise üst tabakalarda yer alır. ( Yerden 9km yükseltiden sonra yaşamaya yetecek oksijen bulunmaz. 17-18km sonra ise oksijen oranı iyice azalır ve bu katlarda ateş yakacak kadar bir oksijen kalmaz. )
Atmosferin kalınlığı, Dünyanın ekseni etrafında dönmesine bağlı olarak, kutuplarda az ekvatorda daha fazladır. Ortalama kalınlığı 10. 000km kadardır.
ATMOSFERİN ROLÜ
1)- İçerdiği oksijen aracılığı ile yaşama olanak tanır.
2)- Özellikleri sayesinde, Dünyanın fazla ısınmasını ve fazla soğumasını önler.
3)- Güneşten gelen kısa dalgalı zararlı ışınları süzerek dünyayı yaşanır hale getirir.
4)- Hava akımları yolu ile güneş alan yerlerin çok sıcak, olmayan yerlerin çok soğuk olmasını önler. Eğer atmosfer olmasaydı güneş alanı yerlerin tam olarak aydınlık ve çok sıcak, gölge yerlerin ise tam karanlık ve soğuk olması gerekirdi.
5)- Güneşten gelen enerjinin uzaya dönmesini önleyen bir örtü görevi görür. Atmosfer aynı zamanda güneşten gelen ışığın yansıyıp dağılarak gölge yerlerinde aydınlık olmasını sağlar.
1)- Basliklara geri don TROPOSFER : Atmosferin en alt tabakasıdır. ortalama13km kalınlığındaki troposfer yerden ekvatorda 16km kutuplarda 6km yüksekliktedir. troposferin kalınlığındaki değişme sıcaklıkla ilgilidir. (Ekvatorda ısınan hava genleşerek yüksektir. Kutuplarda ise soğuyan hava ağırlaşarak alçalır. )
* Atmosferdeki gazların %75′i bu katman dadır.
*Bütün meteorolojik olaylar burada görülür.
*Su buharının tamamı buradadır.
*Atmosfer aşağıdan yukarıya doğru ısındığından, yükseldikçe sıcaklık 100m. de 0, 5 santigrat derece düşer.
*Su buharı troposferin dışına çıkmadığından bütün iklim olayları burada görülür.
*Yükseldikçe ısı düştüğünden su buharı troposferin dışına çıkmaz.
2)-Basliklara geri don STRATOSFER :
*Sıcaklık her yerde -50 santigrat derecede sabittir.
*-Yatay hava hareketleri görülür.
*Su buharı olmadığından bulut oluşmaz.
3)-Basliklara geri don MEZOSFER :
a)-Ozonosfer:oksijen güneş ışıklarının etkisiyle (2oksijen) bünyesine bir molekül oksijen daha alarak (3oksijen) ozonu oluşturur.
Güneşten gelen canlılar için zararlı olan kısa dalgalı (mor ötesi, ultravole) ışınları ozon tarafından tutulur.
b)-Kemosfer:
* Yer yüzünden yükselen gazların bir kısmı lutra vole ışınlarının etkisiyle iyonlarına ayrılır. İyonlaşma sonucu ısı arttığından sıcaklık 100santigratderece çıkar.
*Güneşten gelen zararlı ışınların bir kısmı da burada tutulur.
4)- Basliklara geri don İYONOSFER :
* Gaz moleküllerinin lutra vole ışınlarının etkisiyle parçalanarak iyonlarına ayrışması sonucunda açığa çıkan enerji sıcaklığın 200 santigrat derece aşamasında yol açar.
* Atmosferdeki gazlar bu katmanda iyonlarına ayrılır.
* İyonosfer in üst katına “Egzosfer” denir.
* Egzosfer den sonra uzay boşluğu başlar.
Basliklara geri don ATMOSFERDEKİ GAZLAR :
1)-ATMOSFERDE HER ZAMAN BULUNAN, MİKTARI DEĞİŞMEYEN GAZLAR:
Azot % 78
Oksijen % 21
* Asal gazlar % 1 (neon, argon, helyum, kripton, hidrojen)
* Oksijen suda erime özelliği göstermesi, sularda canlı yaşama yol açar.
* Soğuk sularda oksijen oranı daha fazladır.
* Hava ısındıkça erimiş olan oksijen sudan dışarıya verilir. Onun için yaz mevsiminde deniz kıyılarında oksijen oranı azda olsa artar.
* Havadaki oksijen oranı yazın kışa oranla biraz daha fazladır.
2)- ATMOSFERDE HER ZAMAN BULUNAN, MİKTARI DEĞİŞMEYEN GAZLAR:
Ozon
Tozlar
* Ozon güneşten gelen zararlı ışınların yere ulaşmasını önler, çok azda olsa vücutta D vitamini oluşumuna olanak tanıyan ışınların geçmesine izin verir.
* Tozlar, havada fazla oldukları zaman görüşü ve solunumu güçleştirir.
* Tozlar, havada yoğunlaşma çekirdekleri oluşturarak, yağışın oluşumunu sağlar.
* Tozlar havada fazla miktarda bulundukları zaman renkli yağmurların oluşmasına neden olurlar.
3)- ATMOSFERDEKİ GAZLAR VE MİKTARI DEĞİŞEN GAZLAR:
Co2 su buharıdır.
* Atmosferde miktarı yer ve zamana göre en fazla değişen gaz su buharıdır.
* Su buharı oranı kıyılardan içerilere ve alçaklardan yükseklere çıkıldıkça azalır.
* Sıcaklık arttıkça su buharı oranı artar.
Su buharının etkileri:
1)-Yağışların oluşmasını sağlar.
2)-Atmosferin sıcaklık emmesi ve alt kısımlarının ısınmasını kolaylaştırır.
3)-Koruyucu bir örtü oluşturarak sıcaklığın uzaya kaçmasını azaltır.
4)-Su buharı boğazımızın ve derimizin fazla kurumasını önler.
5)-Hava içindeki bakterilerin yaşamasına olanak sağlar.
Basliklara geri don SU KÜRE (Basliklara geri don HİDROSFER )
Okyanuslar ve denizler:Okyanuslar kıtaları birbirinden ayıran çok büyük su kütleleridir. Denizler ise okyanusların kıta içlerine doğru uzanan kollarıdır. Okyanus ve denizleri birbirinden ayıran en önemli etmenler şunlardır:
* Derinlik
* Kapladıkları alan
* Tuzluluk
* Akıntı sistemleri
* Sıcaklık
* Karaların fiziksel özelliklerinde etkilenme
Her adanın belli bir kıtanın malı ve parçası sayılması gibi, her denizde belli bir okyanusun parçasıdır. Bu nedenle denizleri, okyanusla meydana getirdiği bağlantıya dayanarak üç kısma ayırırız.
a)- Kenar denizler:Okyanusların hemen yanında, kıtalara sokulmuş körfezler durumundadır. Örneğin; umman denizi vb.
b)- Karalar ve kıtalar arasında kalmış denizler: Bu tip denizlere en güzel örnek Akdeniz’dir. Okyanusla bağlantısı, bir eşik meydana getiren dar bir boğaz iledir. Afrika, Avrupa ve Asya kıtaları arasında kalan Akdeniz geniş anlamda Marmara, Karadeniz ve zad denizi de içine alır.
c) – Kapalı denizler: Bunlar aslında suları tuz olan göllerdir. Çünkü okyanusla hiçbir bağlantısı yoktur. Hazar denizi gibi.
Deniz sularının fiziksel ve kimyasal özelikleri:
Tuzluluk: Bir litre deniz suyunda erimiş halde bulunan madensel tuzların gr olarak ağırlığıdır. Örneğin: okyanusların ortalama tuzluğu 35’tir, denildiğinde, 1litre okyanus suyunda 35gr çeşitli erimiş madde bulunduğu anlaşılır.
Deniz suyundaki başlıca kimyasal maddeler şunlardır:
Sodyum klorür: %78, 32
Potasyum klorür: %1, 69
Magnezyum klorür: %9, 44
Magnezyum sülfat: %6, 40
Kalsiyum sülfat: %3, 94,
Toplam : 99, 79
Deniz suyunun tuzluluk oranı sıcaklığa bağlı olarak değişmektedir. Sıcaklık buharlaşmaya bu da tuzluluk oranın artmasına yol açar. Deniz suyu tuzluluk oranı ortalama %35tir. Deniz suyu tuzluluğunu çok azda olsa denize dökülen akarsular ve yağışlarda etkiler. Deniz suyu tuzluluğu en fazla olan deniz %65 ile Kızıldeniz, en az olan denizde %01 ile Baltık denizidir.
Yurdumuz da Akdeniz’den, Karadeniz’e doğru gidildikçe enleme bağlı olarak tuzluluk oranının azaldığı görülür. Aynı durum gidildikçe de gözlenir.
Basliklara geri don YER KABUĞU KATMANI
Yer kabuğu, çeşitli taş ve kayaların bulunduğu katmandır. En üst kısım toprakla örtülüdür. Bazı bölümleri ise sularla kaplıdır. Canlılar yer kabuğu üzerinde yaşarlar.
Basliklara geri don MAĞMA KATMANI
Magma katmanı, yer kabuğunun altındaki tabakadır. Sıcaklığı 2000 santigrat derecedir. Bu katman, yer kabuğunun ergimiş maddelerle çok sıkışmış gaz ve buharların bir karışımıdır.
Basliklara geri don ÇEKİRDEK KATMANI
Çekirdek katmanı yerkürenin en iç katmanıdır. Sıcaklık 5000 santigrat derecedir. Çok sıcak olduğu halde basıncın etkisiyle buradaki maddeler erimemiştir.

ATMOSFER
Atmosfer, Dünya’nın oluşumundan bu yana, çeşitli gazların karışımından oluşan ve gezegenimizi saran, binlerce kilometre kalınlıkta bir gaz kütlesidir. Atmosfer, yerçekimi etkisi ile Dünya’ya bağlı kalır. Yerçekimi dolayısıyla, havanın yeryüzüne yaptığı ağırlık “hava basıncı” olarak tanımlanır. Dünya’yı, Güneş’in zararlı ışınlarından koruduğu gibi, canlılar için yaşamsal önem taşıyan gazları da içermektedir. Atmosfer, Güneş’ten gelen ısıyı tutarak, havanın yeryüzüne yakın kesiminin ısınmasına; dolayısıyla hava koşullarının oluşmasına neden olur. Atmosfer’i oluşturan başlıca gazlar: nitrojen(azot) (% 78), oksijen (% 21), argon (% 0,934), karbondioksit(% 0,033) ve geri kalan (% 0,0033) miktarı ise, neon, helyum, kripton, ksenon, hidrojen, metan gibi gazlardır. Ayrıca, toz tanecikleri ve su buharı da bulunur.
Atmosferi oluşturan gazların; (su buharı ve ozon hariç) yerden 80 km ye kadar, temel özellikleri değişmez. Bu bölge, homosfer olarak adlandırılır. 80 km’nin üzerinde ise, atmosferik gazlar, molekül ağırlıklarına göre ayrışır. Bu tabakaya da, heterosfer denir. Atmosfer’in yoğunluğu, deniz seviyesinde en fazla olup, yükseklere çıkıldıkça azalır. Giderek, gezegenler arası uzayın, boşluk denecek kadar seyrek moleküllü hüviyetini kazanır. Bu nedenle, atmosfer’in üst sınırını, dolayısıyla kalınlığını kesin olarak tespit etmek mümkün değildir. Atmosfer’in, kütlesinin % 97′si, yeryüzünden 29-30 kilometrelik bir yükseklik içinde bulunur. Daha yukarılarda, gaz moleküllerinin yoğunluğu elbette çok azalır.
TROPOSFER 
Troposfer, atmosferin en alt tabakasıdır. Kalınlığı, kutuplarda 7 km, ekvatorda 17 km civarındadır. Bu farklılık, havanın kutuplarda, soğuyarak alçalması, ekvatorda ise ısınarak yükselmesinden kaynaklanır. İklim olayları, troposferin genellikle 3-4 km’lik alt katında, meydana gelir. Bunun başlıca sebebi, su buharının, troposferin alt katlarında olmasıdır. Bu tabaka, ısı değişkenliğinin en çok görüldüğü tabakadır. Troposfer, daha çok yerden yansıyan ışınlarla ısındığından, yerden yükseldikçe her 100 metrede sıcaklık 0,5 °C azalır. Atmosferi oluşturan gazların, % 75′i, su buharının % 99′u, bu katmanda bulunur. Su buharı yoğunlaşması, enlemlere göre değişiklik gösterir ve büyük bölümü tropik enlemlerde yer alır. Su buharı, Güneş enerjisini ve yerden gelen ısı radyasyonunu emerek, sıcaklığın ayarlanmasında önemli rol oynar. Şayet, atmosferdeki bütün su miktarı, yağış olarak yere bir kerede düşseydi, Dünya’nın zemini, 2,5 cm derinliğinde suyla kaplanırdı.
Atmosfer ve yerküre arasındaki enerji alışverişinin, neredeyse tamamı bu katmanda meydana gelir. Ayrıca genel bir ısınma olarak adlandırılabilecek olan, sera etkisi de, atmosferdeki önemli gazlardan biri olan, karbondioksite bağlıdır. Doğal karbondioksit(CO2) döngüsü, yılda 70 milyar tondur. Ayrıca, insanların ürettiği milyarlarca ton CO2 de, buna eklenmektedir. Troposferden sonraki katman, 50 km yüksekliğe kadar yükselen stratosferdir.
STRATOSFER-OZON TABAKASI
Buradaki hava, kuru ve daha az yoğundur. Yeryüzünden gelen ısı etkisi, yükseldikçe azalır. Sonuç olarak, yükseldikçe havanın daha da soğuması gerekirken, stratosfer daha sıcaktır. Troposferin sınırında(ortalama 11km yükseklikte) hava sıcaklığı, yaklaşık -56 °C iken, stratosferin sınırında (ortalama 50 km) 0 °C civarındadır. Demek ki bu katmanda bir enerji kaynağı var. O da, Güneş’ten gelen, morötesi (ultraviyole-UV) ışınlarının, yüksek frekanslı kısmını soğuran ozon tabakası.
Yeryüzündeki hayatı, bu ışınların zararlı etkilerinden koruyan, stratosferde oluşan ve yaklaşık 12 km kalınlığında olan ozon tabakasıdır. Ancak bu tabakada, ortalama 2-3 mm kalınlığında, çok yoğun bir halka vardır ki; adeta Dünya için bir zırh görevi yapmaktadır. Ozon tabakasının, iki önemli işlevi vardır: Birincisi yeryüzündeki temel ısı dengesine yardımcı olmak, ikincisi zararlı UV radyasyonunun yeryüzüne ulaşmasına engel olmak. Ozon, atmosfer içinde, Dünya yüzeyinden 50 km yüksekliğe kadar olan kısımda yayılmış olsa da, stratosferdeki yoğunluğu çok fazladır.
OZONUN DAĞILIMI VE TROPOSFERE ETKİLERİ
Stratosferde, kısa dalga(yüksek frekanslı) mor ötesi ışınlar, oksijeni, ozona dönüştürür. Ozonun, atmosferdeki dağılımı farklıdır. Gazın % 90′ı stratosferde tutulur, geriye kalan % 10 troposferdedir ve bu % 10′un, ancak onda biri, yer yüzeyine yakın bölgelerdedir. Yapılan araştırmalar, son zamanlarda, troposferin yeryüzüne yakın bölgelerinde, ozon miktarı artarken, stratosferdeki ozon tabakasında, azaldığını göstermektedir.
Ozon tabakasındaki incelme, mor ötesi ışınlarının, Dünya’ya ulaşması dışında, troposferi de etkilemektedir. Stratosfer soğurken, troposfer gittikçe ısınmaktadır. Stratosfer, troposferin yalnızca sıcaklığını etkilemekle kalmaz, hava basıncını da etkiler. Çünkü troposferde, ne zaman bir alçak basınç bölgesi oluşsa, stratosferde de, aynı anda yüksek basınç bölgesi oluşur. Yani, alçak basınç bölgesindeki hava yükselince, yarattığı etki, üst katmandaki ters etki ile dengelenir. Tersine, alt katmandaki hava alçalır ve yoğunlaşırsa, yüksek bölgedeki basınç düşer. Troposferden stratosfere geçen parçacık, uzun süre yeryüzüne dönmeden, birkaç yıl orada kalabilir. Örneğin, büyük volkanik patlamalardan oluşan küller, stratosferde korunur ve küresel soğuma işlemine sebep olur.
MEZOSFER
Mezosferde, 50 km’den daha yukarıda, ozon yoğunluğu, birden bire azalır ve üst sınırda (yaklaşık 80 km de) sıcaklık, -93°C’a kadar düşer. Mezosferde rastlanan incecik zar gibi buz tabakaları, bu yükseklikte bile su buharı bulunduğunu gösterir. Daha da yükseğe çıkıldığında, atmosferin yapısının, büsbütün değiştiği gözlenir. Alt katmanlar için fiziksel, orta katmanlar için kimyasal süreçler, tipik özellik arz ederken, üst katmanlarda, tamamen farklı olaylar gelişir.
Mezosferde, hava basıncı ve yoğunluğu, en düşük seviyededir. Mezosfer tabakası, yeryüzünü uzaydan gelen meteorlardan korur. Meteorlar, bu tabakaya girdiklerinde, yanarlar. Bu yükseklikte, nefes alacak oksijen yoktur.
İYONOSFER VE TERMOSFER
Güneş’ten kaynaklanan güçlü enerji yayılımı, molekülleri ayırır. Böylece elektronlar ve iyonlar oluşur. Bu nedenle, 80 km’nin üstündeki bu tabaka; iyonosfer, ya da termosfer, olarak adlandırılır. Termosferde, Güneş’ten gelen elektromanyetik dalgalar, yansıtılır. Bu katmandaki tüm hareketler, Güneş’ten gelen elektrik yüklü parçacıklardan kaynaklanır. Atmosferde, saatteki hızı 1000 km’ye kadar çıkan bu parçacıklar, ışık yayan cisimlere dönüşürler. “Kutup ışığı”, bu şekilde meydana gelir. Ne kadar yükseğe çıkılırsa, Güneş ışınlarının etkisi de, o kadar artar. 600 km yükseklikte, sıcaklık da, yaklaşık 1000°C’dir. Termosferin ötesinde, seyrelme devam eder ve gezegenler arası gazlarla karışır.
HİDROSFER (Su Küresi)
Hayatın kaynağı sudur. İnsan vücudunun % 55-60 sudan oluşmaktadır. Su, bütün yaşam sürecinde, en temel maddedir. Su çevriminin başlama noktası yoktur. Su çevrimini, harekete geçiren Güneş, okyanuslardaki suyu ısıtır, ısınan su, buharlaşır. Yükselen hava akımları, su buharını, atmosfer içinde yukarıya kadar taşır. Orada bulunan daha soğuk hava bulutlar içinde yoğunlaşır. Hava akımları, bulutları dünya çevresinde hareket ettirir. Bulutların içinde, damlaları taşıyan toz zerreleri, bir araya gelerek, büyürler ve yağış olarak gökyüzünden düşerler. Bazı yağışlar, kar olarak Dünya’ya geri döner ve donmuş su kütleleri halinde, binlerce yıl kalabilecek olan buz dağları ve buzullar şeklinde birikebilir.
Ilıman iklimlerde, ilkbahar geldiğinde, çoğu zaman kar örtüleri erir ve eriyen su, erimiş kar olarak, toprak yüzeyinde akışa geçer ve bazen de sellere sebep olur. Yağışın çoğu, okyanuslara, ya da toprağa düşerek, yerçekiminin etkisiyle yüzey akışı olarak akar. Akışın bir kısmı, vadilerdeki nehirlere karışır ve buradan da nehirler vasıtasıyla okyanuslara doğru hareket eder. Yüzey akışları ve yeraltı menşeli kaynaklar, tatlı su olarak, göllerde ve nehirlerde toplanır. Bütün yüzey akışları nehirlere ulaşmaz. Akışın çoğu, sızarak yeraltına geçer. Bu suyun bir kısmı, yüzeye yakın kalır. Yeraltı suyu boşaltımı olarak, tekrar yüzeydeki su kütlelerine ve okyanusa katılır. Bazı yeraltı suları, yer yüzeyinde buldukları açıklıklardan, tatlı su kaynakları olarak tekrar ortaya çıkarlar. Sığ yeraltı suyu, bitki kökleri tarafından alınır ve yaprak yüzeyinden terlemeyle atmosfere geri döner.
DÜNYA’DAKİ SUYUN DAĞILIMI
Dünya’daki, yaklaşık 1milyar 386 milyon kilometre küp toplam suyun, % 96′dan fazlasının tuzlu su olduğu bilinmektedir. Bütün tatlı su kaynaklarının, % 68′inden fazlası, buz ve buzulların içinde hapsedilmiştir. Tatlı suyun, kalan % 30′u ise yeraltındadır. Nehirler, göller gibi yüzeysel tatlı su kaynakları, dünyadaki toplam suyun, yaklaşık % 1′inin 1/700′ü olan 93 100 kilometre küptür. Bununla birlikte, insanların, her gün kullandığı su kaynağının çoğunu, nehirler ve göller teşkil etmektedir.
OKYANUSLARDA SU AKINTILARI
Okyanus akıntıları, okyanus sularının hareketleridir. Bu hareketler, okyanuslara akan büyük nehirler gibidir. Okyanus akıntılarına sebep olan, çeşitli faktörler vardır. Okyanus yüzeyinde gözlenen ve rüzgârların neden olduğu akıntılara, yüzey akıntıları denir. Yüzey akıntılarının şekli, kendisine neden olan rüzgârın şekline benzemektedir. Kuzey yarımkürede yüzey akıntıları, saat yönünde iken, güney yarımkürede saatin tersi yönündedir. Bu akıntılar, dünyanın dönmesinin, yollarını değiştirmesinden dolayı, kuzey-güney yönünde değildir.
Gulf stream, kuzey Amerika’nın doğu kıyılarından kuzeye akan en büyük yüzey akıntısıdır. Bu sıcak su akıntısı, İzlanda ve İngiliz adalarındaki iklimin ılıman kalmasına neden olmaktadır. Gulf stream, üzerindeki havayı ısıtır ve toprak üzerindeki sıcak hava kütlesi, yumuşak hava oluşturmak için hareket eder. Gulf stream, kuzey Avrupa’daki yağmurlu havadan ve buzulların erimesinden sorumludur. Diğer yandan, bazı yüzey akıntıları, kutuplardan ekvatora doğru hareket ederek, beraberinde soğuk havayı taşırlar. Bu akıntıların ulaşmadığı bölgeler, daha sıcak bir iklime sahiptir.
Okyanuslardaki derin su akıntıları, yoğunluk farklılıklarına neden olur. Tuzlu sudaki, tuz oranı arttıkça yoğunluk artmaktadır. Yoğunluğu yüksek olan su, yoğunluğu daha az olan suyun altına çökerek, yoğun bir akıntıya sebep olur. Atlas okyanusundaki yoğun akıntıların, üç seviyesi vardır. Bu akıntının iki tanesi güney kutbundan, biri ise kuzey kutbundan gelmektedir.
Akıntıların, balıkçılık üzerinde büyük etkileri vardır. Çünkü sıcak ve soğuk akıntıların karşılaştıkları yerlerde, bol miktarda oksijen, yosun ve plankton bulunur. Buralar balıkçılık için elverişlidir. İngiltere, Japonya ve Norveç, balıkçılıktan yararlanan ülkelerdir. Ayrıca, soğuk ve sıcak akıntıların karşılaştıkları yerlerde tehlikeli sisler oluşur.
LİTOSFER (Taşküre)
Yerküremiz; kabuk, manto ve çekirdek kısımlarından oluşur. Manto ve çekirdek ayrıca, iç ve dış olarak nitelendirilen, ikişer kısma ayrılır.
KABUK
Kabuğun kalınlığı, değişkendir. Kıtalarda 35-70 km, okyanus tabanlarında 5-10 km kadardır. Zirve noktası, Himalayalarda, 8.850 m yüksekliğindeki Everest tepesidir. En çukur nokta, Pasifik Okyanusu’nun 10.911 m derinliğindeki, Mariana Çukurudur. Yapısı genelde, aluminosilikat ağırlıklıdır. Kıtasal kısmı, çoğunlukla granitten oluşuyor. Yani bu kayalar bolca, açık renkli anlamında felsik olarak nitelendirilen feldspar ve kuartz minerallerini içeriyor. Okyanus tabanlarındaki kabuk ise, bazalt ağırlıklı. Kıtasal ve okyanus dibi kabuklarının kalınlığı ve birleşimi yanında ortalama yoğunlukları da farklıdır. Kıtasal kabuğunki, 2,8 gr/cm3 okyanus kabuğunki, 3,3 g/cm3 Daha ince olan okyanus kabuğunun, daha yoğun olması, kıtasal kabuğu, bir bakıma dengeliyor.
MANTO
Manto; demir, magnezyum ve silikondan oluşmaktadır. Manto, sıcak ve katı tabakadır. Manto’nun üst kısımları, hem katı, hem de bir sıvı gibi davranır. Manto’nun etrafında, üzerinde yaşadığımız, ince bir kaya olan dış tabaka vardır. Buna kabuk denir.
Kabukla birlikte, mantonun, katı ve elastik olan dış kısmından oluşan katmana, litosfer denir. Litosferin hemen altında, sismik dalgaların hızında, bir artış vardır. Kaya tipinin, görece az yoğundan, çok yoğuna geçişine işaret eden bu sıçrama bölgesine, Mohorovicic süreksizliği deniyor. Bu süreksizliğin, kıtalar altındaki, 15-20 km ila, 70-80 km arasında değişen ortalama derinliği, 35 km Okyanusların altında ise, tabanın 7 km altındadır. Dolayısıyla, dünyaya göre litosferin kalınlığı, yaklaşık olarak, yumurtaya göre, kabuğunun kalınlığı kadar incedir. Geçmişte, yerkabuğunda bir delik açarak, manto’ya ulaşma önerileri yapılmıştı. Sovyetler Birliği zamanında, Kola yarımadasında, bu amaçla bir delik açılmaya çalışılmıştır. Ancak maliyetler, derinlikle birlikte üstel olarak arttığından, 12 km’den sonra terk edilmiştir.
Kabuğun ardından, ağırlıklı olarak demir ve magnezyum silikatlarından oluşan 2900 km kalınlığındaki manto geliyor.
Derinlikle birlikte sıcaklık ve basınç artıyor. Kabuğun 100-200 km altındaki sıcaklık, kayaların ergime noktasına yakın. Ancak, basınç yüksek olduğundan, kayalar tümü ile eriyemiyor. Ve katı ile sıvı arasında, viskozitesi yüksek ve akışkanlığı az plastik bir halde bulunuyor. Litosferde bir çatlak veya oyuğun oluşması halinde atmosferin düşük basıncıyla karşılaştıklarında, hızla eriyip dışarı fışkırıyor ve volkan etkinliklerine yol açıyorlar.
Magma ve Bazalt Kayaların Mıknatıslığı
Magmanın, oluşan yarıklardan çıkan kısmı katılaşarak, yeni kabuk oluşturuyor. Çıkamayıp geri dönen kısmı ise, tekrar dibe dalarak, konveksiyon hücrelerini ayakta tutuyor. Bu yüzden, çıkıntı boyunca, iki tarafta dağ silsileleri oluşmuş durumdadır. Ve dipteki kabuk sürekli yenilenmektedir. Buna, deniz tabanının yayılması deniyor. Oluşan bazalt kayalar, bir miktar manyetik mineral içerdiklerinden, dünyanın manyetik alanı, o sıralar hangi yönde ise, o yönde mıknatıslık kazanarak donuyorlar. Öte yandan, manyetik kutuplar, periyodik olarak yer değiştirmektedir. Okyanus ortası çıkıntının iki yanındaki kayalar, çıkıntıya paralel şeritler halinde, değişik yönlerde mıknatıslanmış bölgeler sergiliyor. Eski kabuk ise, dalma bölgesi denilen yakınsak sınırlarda, mantoya dalıp eriyor.
Okyanus kabuğu, kıtasal bir plakaya karşı ilerlediğinde, daha yoğun olduğundan, alta dalarak, bir çukur oluşturuyor. Derine indikçe, ısınıp eriyor ve bu arada bulduğu çatlaklardan, geri fışkırıp, ada yaylarına vücut veriyor. Dalmaya devam eden parçaları ise, soğuk kütleler halinde, mantonun derinliklerine doğru yol alıyor. Bazen de, iki kıtasal plaka, yakınsak sınırda buluştuğunda, biri diğerine göre ağır basıp, alta dalamadığından, birbirlerini omuzlayarak, kırılmalara ve yükselmelere yol açıyorlar. Asya plakasıyla, Hint plakasının çarpışma sürecinde oluşan Himalayalar da olduğu gibi.
ÇEKİRDEK
2900 km derinlikte, mantodan çekirdeğe geçiş başlıyor. Çekirdek, iç ve dış çekirdek olmak üzere, iki parçaya bölünmüştür. Sıcaklık, 3700 °C’ yi, basınç da 125 Gpa(Giga Pascal veya milyar kg/m.s2)düzeyini aşıyor. Bu koşullar altında, nikel demir alaşımından oluşan dış çekirdek, erimiş olmak zorundadır. Bu yüzden 2300 km kalınlığındaki dış çekirdeğe girişte, % 30′a yakın bir yoğunluk artışına karşın, sismik dalgaların P türünün hızında, bir o kadar düşüş gözleniyor.
DÜNYA’NIN MANYETİK ALANI
Dış çekirdeğin sıvı hali, Dünya’nın manyetik alanın kaynağı görülüyor. Alttaki katmanlarda ise, sıcaklıklar, mıknatıslık özelliğinin ortadan kalktığı Curi sıcaklığı’nın üzerinde. Dolayısıyla, yerin manyetik alanını, atomların manyetik çift kutupluluğunun eşyönlüleşmesiyle açıklamak imkânsız. Geriye bir olasılık kalıyor. O da dış çekirdekteki sıvı akıntılarının yol açtığı, kendi kendisini ayakta tutan bir dinamo etkisi. Yerin, kendi ekseni etrafında dönmesi nedeniyle, dış çekirdeğin, alt ve üst yarısında oluşan, zıt yönler de spiral akıntılardaki sıvı demirin elektrik iletkenliğinin, zıt yönlü spiral akımlar oluşturduğu düşünülüyor.
5200 km’ye inildiğinde, sıcaklık 4300°C’yi aşarken, çekirdeğin iç kısmına girilmiş oluyor. 1200 km kalınlığındaki bu katman, hemen tümüyle demirdir. Sıcaklığın, dünyanın merkezinde, 5200°C’ ye ulaşmasına rağmen, basınç 325 Gpa’lı aşmış olduğundan, iç çekirdek katı haldedir.

Load disqus comments

0 Yorumlarınız